Bir Süre Yazmayacağım





  Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuş Sera elindeki fotoğraflara bakıyordu. Düşüncelere dalmış gibiydi ama boş bakıyordu. Fotoğraflardan birini sımsıkı tuttu ve başını yastığa koyup uzandı. Kendisine gelmesi gerektiğinin farkındaydı ama o gücü bulamıyordu. Yastığın hemen yanında duran günlüğüne bakıp ''bir süre yazmayacağım ve belki daha da uzun süre...'' dedi sessizce. Kendi sesini zor duyuyordu. Günlük türünde herhangi bir şey görmek istemiyordu. Onunla ilgili her detayı her an'ı yazmıştı. Birkaç sayfa okumak istedi ama okudukça daha da kötü oluyordu. Bir anda defteri alıp sayfaları yırtmaya başladı. Sayfaları yırttıkça rahatladığını ve içinden bir şeylerin kopup gittiğini hissediyordu. Nasıl böyle bir şeye izin vermişti. Her zaman güçlü bir kız olmuştu. Güçlü görünmek onu bazen çok zorlasa da yine de kendini bırakmıyordu, bırakmamaya çalışıyordu. 

Sonrasında cam kenarındaki koltuğuna oturup gökyüzüne bakmak istedi. Gökyüzü her zaman onu rahatlatırdı. Yıldızlara bakınca istemsizce gülümserdi hep. Ağlamıyordu artık. Yıldızlar sanki daha çok parlıyor ve ona bir şarkı söylüyorlardı. Bu gece her zamankinden farklıydı yıldızlar onun için. Belki de o öyle hissetmek istiyordu. ''Bu kadar kendimi bırakmamalıyım, bu ben olamam...'' dedi yine sessizce. Ses telleri titriyordu. ''Konuşmamalıyım, bu gece sadece susmalıyım ve içimde bir şeyleri öldürmeliyim.'' dedi. Yine gülümsemeye başladı. Tiyatro oyununun içinde gibi hissediyordu. Rolünü oynadı, seyirciler alkışladı ve her şey bitti. Sahnede sadece o ve kocaman sahne ışığı vardı. Her şey yok olmuştu. Seyirciler nereye gitmişti? Yoklar mıydı? Belki de yoklardı. Bilinmezlik onu uzaklara götürüyordu. Yolculuk yapıyordu içinde bir yerlerde. Oradan oraya savruluyordu. Yazdığı tiyatro oyunlarının başrolünde hiçbir zaman kendisi olmamıştı. Şimdi her şey değişmişti. Başrolde  kendisi vardı. Kendi oyununu yazmalıydı. Hayır hayır yapamam, yazmayacağım diye düşündü. Az önce kendine bir söz vermişti. ''Bir  süre yazmayacağım, yazmak istemiyorum...''  

Ne çabuk unutmuştu sözünü. Her dakika kendini kandırıp sonra gerçeğe dönmek. Karşısında duran çok sevdiği kocaman cam küreye baktı. Cam kürenin içinde yaşamak ve sonra dışına çıkmak. Şu an hissettiği buydu. Defter sayfalarını yırttığım gibi cam küreyi de kırıp parçalarını atsam iyi gelecek diye düşünmeye başladı. Hayır yapmamalıydı bunu. Eline geçecek bir şey yoktu. O an rahatlama ama sonrası boşluk. Boşlukta durmak, böyle arada bir yerde. Sera bir boşluktaydı. İyileşeceğini biliyordu ama zaman alacağını da  biliyordu. Zaman hiçbir şeyi hiçbir zaman iyileştirmezdi. Sadece dondururdu. Kim böyle bir şeyi söyleyip herkesi kandırmıştı. Zamanın nasıl iyileştirici bir etkisi olabilirdi?


📌Devamı olacak mı? Şu an bilmiyorum. Görsel, Pinterest'ten alınmıştır.  Bir süre sonra görüşmek üzere...

Önceki Yayın

0 Yorum